FİKİRLERE SAYGI
Akşam Konya Valisi İzzet Bey, Köşk'te bir ziyafet vermiş, yemeğe Konya Milletvekilleri de davet edilmişti. O zamanlar Atatürk'ün özel kalem müdürü olarak gezide bulunan Hasan Rıza (Soyak)'ın bu yemekle ilgili bir hatırasını buraya aynen alıyoruz:
Konya'da Atatürk'e, halk tarafından hediye edilmiş olan konakta - ki, şimdi vali konağı olarak kullanılmaktadır- mebuslardan bazılarının da davetli olarak bulunduğu bir akşam yemeğinde, milli mücadeleden söz açılmıştı. Sofrada bulunanlar, o zamana ait hatıralarını anlatıyorlardı. Atatürk çok neşelenmişti. Bu tatlı sohbet en hararetli noktasına geldiği bir sırada mebuslardan Refik Bey (Koraltan) Atatürk'e hitaben uzun bir nutuk vermeye koyuldu; özet olarak, "her şeyi yapan sensin, bütün varlığımızı sana borçluyuz; sen olmasaydın, başka hiç kimse, hiçbir şey yapamazdı, bundan sonra da yapamaz. Allah seni başımızdan eksik etmesin..." demek istiyordu.
Atatürk'ün neşesi kaçmış, bunalmaya başlamıştı, bahsi kapatmak istedi:
"Beyefendi," dedi, "bütün yapılanlar, herkesten evvel Büyük Türk Milleti'nin eseridir. Onun başında bulunmak bahtiyarlığına ermiş bulunan bizler ise, ancak onun şuurlu fedakarlığı sayesinde ve fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız. Hakikat bundan ibarettir."
Fakat Koraltan, alkolün tesiriyle coşmuştu, susmak niyetinde değildi, atıldı: "Paşam bu kadar yüksek tevazua tahammülümüz yoktur."
Atatürk artık iyice sinirlenmişti; sesini biraz yükselterek cevap verdi:
"Efendim; müsaade buyurunuz... Ortada tevazu filan yok... Gerçeğin ifadesi vardır. Zatıalinize bir şeyi hatırlatacağım; elbette dikkat etmişsinizdir; ben önümüze çıkan meseleler hakkında, her zaman uzun uzadıya konuşur, istişarelerde bulunurum; herkesi söyletir ve dinlerim. İtiraf edeyim ki, konuşulacak meselelerin hal şekilleri hakkında vazıh bir fikre sahip olmadan müzakerelere girdiğim olmamıştır; bu konularda, ancak arkadaşlarımı yani sizleri dinledikten sonradır ki kanaate varmışımdır. Binaenaleyh tatbikatta olduğu gibi, verilen kararlarda da hepimizin hissesi vardır, bunu bilesiniz."
Biraz sustuktan ve düşündükten sora devam etti:
"Şimdi mevzuun asıl ince noktasına geliyorum; beyefendi; içeride ve dışarıda şahsıma karşı suikastlar tertip edilmesinin sebep ve hikmeti nedir; hiç düşündünüz mü? Bu tertiplerin peşinde koşanların benimle bir şahsi alıp veremedikleri mi vardır? O da değil... Sizin sözlerinizin de onların sakat muhakemesine uygun olduğunu bilmem fark edebiliyor musunuz?
Çok rica ederim beyefendi. Eğer samimi iseniz; bu fikri kafanızdan çıkarınız. Hatta böyle düşünenlere rastlarsanız, onlara da aynı şeyi ihtar ediniz. Herkes milli vazife ve mesuliyetini bilmeli ve memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle, düşünüp çalışmayı itiyat edinmelidir."
Sonra sofradakilere döndü:
"Efendiler," dedi; "Size şunu söyleyeyim ki, İnkılâpçı Türkiye Cumhuriyetini benim şahsımla kaim zannedenler çok aldanıyorlar, Türkiye Cumhuriyeti; her manası ile, Büyük Türk Milleti'nin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen payidar olacaktır. Şimdi rica ederim artık bu bahsi kapayalım, bir daha da tekrar etmeyelim."
Önder, Mehmet; Atatürk Konya'da, Ankara 1989, S. 100