ORDU VE POLİTİKA
Meşrutiyetin ilanı üzerine hürriyeti sağlamakta az veya çok gayret göstermiş olan subaylar, kendilerini birden bire politika içine yuvarlanmış buldular. Üst ve ast arasında orduyu ayakta tutan geleneksel saygı ve disiplin de çok azalmıştı. Bir gün, çok genç bir ittihatçı teğmenin, ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş bir tümen kumandanından bahsederken:
- Adam yüzüme dik dik baktı. Fakat ben selam vermek bile istemedim. Dediğini yakın bir arkadaşım anlattı. Ne ittihat ve terakki cemiyeti subaylara ve ne de subaylar, cemiyete söz geçirmez oldular. Genel merkez inisiyatifi kaybetti. Çünkü daha önce de anlattığım gibi ne bir programı ne de o programı uygulayacak lideri vardı. Talat (Paşa) bir gün bize:
- Vallahi, ben de şaşırdım, kaldım. Suyun durulmasını bekliyoruz demişti. Olaylardan en ziyade, müteessir olan Mustafa Kemal'di. İhtilalden önce yaptığı uyarmaların hiç bir etki yaratmamış olduğunu görmüş, teessürü büsbütün artmıştı.
Diyordu ki:
- Ordu muhakkak ve derhal siyasetten çekilmelidir. Aksi takdirde, bir kudret olmak vasfını kaybedecektir. Bu ise memleket için bir felaket olacaktır.
Cebesoy, Ali Fuat; Sınıf Arkadaşım Atatürk, 2. Baskı, İstanbul 1981, S. 134 - 135